26 Aralık 2016 Pazartesi

Daniel'in Kehaneti, Roma ve Avrupa

Babil İmparatorluğu kral Nebukadnasar’ın önderliğinde Filistin’deki MÖ. 586 yılında son Yahudi devletini yıktı, mabedi tahrip etti, Yahudilerin büyük çoğunluğunu kılıçtan geçirdi ve geri kalanlarını Babil’e sürgüne götürdü. Babil’de sürgündeki Yahudiler arasında Daniel adında bir genç vardı. Daniel’in peygamber olduğuna inanılmaktadır.

Kral Nebukadnasar birgün ürkütücü bir rüya gördü, rüyadan çok korkmuş olmasına rağmen rüyayı bir türlü hatırlayamıyordu. Bütün kahinler toplandığı halde kimse rüyasının ne olduğunu açıklayamadı. Sonunda İsrailli genç Daniel’i huzuruna getirdiler. Daniel Nebukadnasar’a tanrının kendisine bir mesaj gönderdiğini söyledi. Önce rüyasını anlattı sonra da rüyasını yorumladı.
Nebukadnasar rüyasında bir heykel görmüştü. Çok büyük, dev muazzam bir helkel. Kafası altından, göğsü ve kolları gümüşten, beli ve kalçaları bakırdan ayakları ise demir kireçten idi. Sonra heykel yıkılıp unufak oluyordu.
Daniel heykelin tamamen yıkılmasını kıyametin kopması olarak açıkladı. Heykel dört imparatorluk çağına işaret eder. Böylece kıyamete kadar sadece dört imparatorluk olacaktır.
Birincisi Nebukadnasar’ın imparatorluğu olan Babil İmparatorluğu, heykelde altın baş ile temsil ediliyordu. Ondan sonra Perslerin hakimiyeti ve İmparatorluğu gelecekti. Onlar da heykelin gümüş göğüs ve kolları idi. Üçüncü aşamada Yunanlılar’ın (Helen) İmparatorluğu o da bakır çağı idi. Sonuncusu ise heykelin ayakları olan demir ve kireç ve o da Roma İmparatorluğu olacaktı.
Sonuncu imparatorluk yani Roma Mesih’in inanlısı olacağı için Mesih çağına, göklerin krallığına (yani kıyamet) kadar ayakta kalacaktı.
*
5. yüzyılda Roma Doğu ve Batı diye ikiye bölünmüş ve kısa bir süre sonra Batı Roma Cermen kavimlerinin istilası ile yıkılmıştı. Ancak Cermen kavimleri de Hristiyanlığı benimsediler ve hemen akabinde Merovenj ve Karolenj hanedanlıkları ile Roma’yı tekrar dirilttiler. Kutsal Roma İmparatorluğu adı altında 19. yüzyılın başına kadar (1806) sürdürüldü.
Avrupa’da Fransız ihtilalinden sonra seküler akımın boy göstermesi ve ulus devletlerin meydana çıkması ile Kutsal Roma İmparatorluğu sona ermiş oldu.
Daha sonraki zamanlarda da kendilerini Kutsal Roma İmparatorluğu’nun devamı olarak gören bazı oluşumlar meydana geldi.
Bunlardan bir tanesi Almanlardır. Kutsal Roma İmparatorluğu’nu yeniden tesis etmek istediler. Reich, Almanca’da imparatorluk anlamına gelir. I. Reich 9. yüzyıldaki Kutsal Roma İmparatorluğu, II. Reich Otto Bismark’ın kurduğu Almanya İmparatorluğu ve III. Reich da Nazi İmparatorluğu oluyordu ve hepsi de Roma’nın devamı olduğu iddiasını taşıyordu.
Aynı şekilde II. Dünya Savaşından sonra kurulan Avrupa Birliği de bir şekilde bununla ilintilendirilmiştir. Eski Papa 16. Benedict (Kardinal Ratzinger) Avrupa Düşüncesinin Dünü ve Bugünü adlı kitabında Avrupa Birliği fikrinin Daniel’in kehaneti ile de alakalı olduğunu ileri sürer. Günümüzde Avrupa Birliği'nin bir hristiyan topluluk olmasının ardındaki saik de budur.


25 Aralık 2016 Pazar

Akıl Gelişiminin Üç Aşaması

Akıl gelişiminin üç aşaması vardır:
  • Buluğ (akla erişmek)
  • Rüşd (kendi kendine doğruyu bulabilmek)
  • Kemal (başkasına da doğruyu gösterebilmek)
Belirtmek gerekir ki bu aşamalar başlangıç değil, sonuç yani tamamlama aşamalarıdırlar.

Buluğ Çağı
Akıl buluğu hemen hemen cinsel buluğdan önce başlar. Daha doğrusu ergenlik öncesi çocuğun akli yeteneğindeki gelişme onun cinsel yeteneğindeki gelişmeden daha belirgin olarak farkedilir.
Henüz cinsel ergenliğe ulaşamamış 9-10 yaşlarındaki bir çocuk, somut olan iyiyi somut olan kötüden ayırabilir. Bir bebeğin yoktur ama bir çocuğun "Temyiz" (ayırt edebilme) gücü vardır. Ancak yine de akıl buluğunun cinsel buluğ ile tamamlandığını kabul etmek daha mantıklıdır. Çünkü çocuk henüz cinsel farkındalığa sahip değildir. Cinsel farkındalık ile akli bakımdan yeni bir evreye girer ve ona da buluğ (erişkin, yetişkin) çağı diyoruz.
Çocuğun aklı kullanma ve kavrama kabiliyeti bebekliğin sonunda başlar ve ergenliğe kadar devam eder. Çocuk neyin kendisine zarar ve neyin fayda verdiğini çok erken yaşlarda bilir ve öğrenir.
Akli bakımdan buluğa ermek demek, aklının sistematik olarak verilen her bilgiyi kavrayabileceği anlamına gelir. Sözgelimi bazı şeyleri 7-8 yaşındaki çocuklara öğretemezsiniz. Henüz onu kavrama yeteneğine sahip değildir. Ancak ergenliğe eriştiğinde genelde kendisine verilen her bilgiyi kavrayabilecek bir yeteneğe erişmiş olur.
Günümüzde 12-18 yaş arasındaki lise çocuklarının; büyüklerin bile kolayca üstesinden gelemeyeceği son derece karmaşık matematik denklemlerini, kimya formüllerini, fizik problemlerini çok rahat bir şekilde çözebilmeleri, buluğun aklı kullanabilme potansiyelini tam olarak ortaya çıkardığını kanıtlıyor.
Buna zeka diyebiliriz, çocuklar ergenliğe eriştiklerinde zekaları tamamlanmış olur.
Rüşd Çağı
Esasen ergenliğe girdikten sonra bir sonraki aşama olan Rüşd süreci başlar. Peki Rüşd nedir? Rüşd kavrama yeteneğinin iyiyi doğruyu kötü ve çirkinden ayırt edebilecek bir bilgi sistemine sahip olmaktır. Rüşd doğru bir bilgi ve deneyim sahibi olmaktır.
Misal olarak 13 yaşındaki ergen oğlumla kendimi kıyasladığımda arada bir zeka farkı göremedim. Hatta benden daha zeki olduğunu söyleyebilirim. Ama o henüz yeterince bilgili deneyimli değil ve hayat tecrübesine sahip değil. Aradaki temel fark bu.
Rüşd orta yaşta bilhassa 40 yaşında doruğuna ulaşır. Şimdi konuyla ilgili Kuran'dan bir kaç örnek vermek istiyorum.
Yusuf süresi 22. ayetinde Hz. Yusuf'un ergenliğe girdikten sonraki hali şöyle tasvir edilir:
وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذٰلِكَ نَجْزِى الْمُحْسِنٖينَ
"(Yusuf) erginlik çağına erişince, artık kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz."
(Kasas süresi 14. ayette de aynı ifade Hz. Musa (as) için kullanılmıştır.)
Böylece Hz. Yusuf’a (as) yada Hz. Musa’ya (as) ergenlikten sonra ilim ve hikmet yani yargılama gücü verilmektedir. İfadedeki “beleğa eşuddehu” (güçlü çağına erişmek) anlamına gelir. Bununla hem fiziksel hem de akli olgunluk kastediliyor. Aklın bu sürecine rüşd diyoruz. Şimdi rüşd ile ilgili ayetlere bakalım:
Nisa süresi 6. ayet:
وَابْتَلُوا الْيَتَامٰى حَتّٰى اِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَ فَاِنْ اٰنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُوا اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْ
“Yetimleri, nikaha erişecekleri çağa kadar deneyin; şayet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma gördünüz mü, hemen onlara mallarını verin.”
Burada Rüşd’ün “doğruyu bulma hususunda kendi kendine yeterlilik” olduğunu görüyoruz. Onlar rüşde erişince yani ne yapmaları gerektiği konusunda kendi kendilerine yeterli hale gelince artık onların mallarını onlara verin. Çünkü kendi mallarını yönetebilecek bir olgunluğa erişmişlerdir.
Yine Enbiya süresi 51. ayet:
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا اِبْرٰهٖيمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِهٖ عَالِمٖينَ
“Andolsun, ondan önce de İbrahim'e rüşdünü vermiştik ve biz onu bilenler idik.”
Bu ayet Hz. İbrahim’in babası ve kavmi ile putlar hakkında ilk tartışmasına atıf yapar.
Rüşd sürecinin tamamlanması yani rüştte en yüksek seviyeye gelmek de orta yaş yada 40 yaşında erişilir. 40 yaşından sonra kişinin Rüşd çağı tamamlanır ve Kemal çağı başlar. Bu yüzden peygamberlik genellikle 40 yaşında verilmiştir.
Şimdi konuyla ilgili olarak Ahkaf süresi 15. ayete bakalım:
وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ اِحْسَانًا حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلٰثُونَ شَهْرًا حَتّٰى اِذَا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَبَلَغَ اَرْبَعٖينَ سَنَةً قَالَ رَبِّ اَوْزِعْنٖى اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتٖى اَنْعَمْتَ عَلَیَّ وَعَلٰى وَالِدَیَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضٰیهُ وَاَصْلِحْ لٖى فٖى ذُرِّيَّتٖى اِنّٖى تُبْتُ اِلَيْكَ وَاِنّٖى مِنَ الْمُسْلِمٖينَ
“Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle davranmasını vasiyet ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yaşına ulaşınca, dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben müslümanlardanım.”
Burada kırk yaşının rüşdün en üst seviyesi olduğunu görüyoruz.
Eskiden Mekke’de yönetim kurumu olan Dar’un Nedve’ye katılabilmek için kişinin kırk yaşını tamamlamış olması gerekiyordu.
Ergenlik yaşı seçme(n) yaşı iken, rüşd yaşı da seçilme(n) yaşı olmaktadır.
Rüşd’ün tersi zıddı da sefih’tir. Doğruyu yanlıştan ayıramayan kişidir. Nisa süresi 5. ayette bundan bahseder:
وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَاءَ اَمْوَالَكُمُ الَّتٖى جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ قِيَامًا
“Allah’ın size geçim kaynağı kıldığı mallarınızı sefih kişilere teslim etmeyiniz. Yine de bunlarla onları rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel (maruf) söz söyleyin.”
Nisa 5. ayette sefih kişilere malları teslim etmeyin derken, Nisa 6. ayette de rüşdüne erişen kişiye mallarını verin diye buyurulmuştur.
İrşad ise rüşd eylemini uygulamaktır. Yani birine doğru yolu göstermek, akıl vermek, rehberlik etmektir. İrşadı uygulayan kişi de mürşid olup sadece doğruyu bulan/bilen değil, aynı zamanda doğruya eriştiren kişidir. Kılavuz ve rehberdir. Ancak kamil kişi mürşid olabilir. Bu yüzden Mürşidi kamil denilmiştir.
Kemal Çağı
Kemal çağı bilgelik çağıdır ve genellikle kırkından sonra başlar. Her insan rüşdüne ermelidir ama her insan kemale eremez. Kişinin kemale erebilmesi için rüşd çağı boyunca kendini terbiye etmesi ve geliştirmesi gerekir. Dönüştürücü bir disiplin bir öğreti ve bir mürşid gerektirir.
Esasen kemal çağı bir yetkilendirme gerektirir. Buna kadim dinler inisiye, tasavvufta el verme, medresede icazet, çağdaş eğitim sistemlerinde ise diploma adı verilir. Kişi yetkinliğini (kemalini) yetkin bir kişiden yada yetkin bir kurumdan alır.
Peygamberlerin yetkilendirmesi ise yine Allah tarafından vahiy yoluyla yapılır. Daha önce örnek verdiğim Yusuf süresi 22. ayette “O olgunluk çağına varınca ona ilim ve hikmet verdik” denilmiştir. Yani peygambere bilgelik ve yetkilendirme Allah tarafından yapılmaktadır.
Tüm gerçek imamlar, alimler, aydınlar, şeyhler, mürşidler, bilgeler kemal çağına varmış kişilerdir.

18 Aralık 2016 Pazar

Eğitimde Kamp Yöntemi

Günümüzde lise eğitimi bir standart haline geldi. Hemen herkes en az lise mezunudur.

Şimdi liseye kadarki müfredat içinde hemen her yıl yer alan bir derse odaklanalım (fokuslanma). Mesela resim dersini düşünelim. Hepimiz resim dersi gördük. Ama %99'umuzun hemen hemen hiçbir resim yeteneği yoktur.

Acaba neden?



Resim dersleri neden bu kadar başarısızdır?

Aynı şeyi İngilizce için de düşünelim. İlkokuldan başlayan İngilizce dersleri hemen her sene yoğun bir program ile verilir. Ancak öğrencilerin %1'i bile gerçek anlamda ingilizce öğrenememektedir.

Burada programda bir hata var, çünkü bir eğitimi uzatmak, o eğitimin etkisini yok ediyor. Çünkü odaklanmayı zayıflatıyor. Herhangi bir mesleği, herhangi bir yeteneği ve herhangi bir dili toplamda 90 saatte öğrenmek mümkündür. Ancak yoğunlaştırılmış, odaklanılmış bir eğitim ile mümkün olabilmektedir. Siz bu 90 saati haftada bir saatten ve dört yıla yayarsanız tüm etkisini yok etmiş olursunuz.

Bunun yerine kamp sistemi uygulanmalıdır. Belirli bir ders yoğunlaştırılmış olarak kamp sistemi ile verilmelidir. Öğrencilere çeşitli etkinlikler ve teknikler eşliğinde bir haftalık resim dersi verin, o resim haftasında sadece resim dersi... İki haftalık çalgı saz/gitar/ud (her ne ise) dersi verin. Gerçekten işe yarayacaktır.

Burada haftalık, iki haftalık yada aylık programlar yapılabilir.

Milli Eğitim Üzerine Öneriler

4+4+4 eğitiminin başarılı olmadığı gün gibi ortada. İnsanlar gerçek hayatta işlerine yarayabilecek neredeyse hiçbir şeyi okulda öğrenmiyorlar. Eğitimin daha çok pratik alanlara ağırlık vermesi gerekir.

Benim eğitim için önerim; 3+3+3+3 şeklindedir.



1) İlk üç yıl, ilkokul. Temel okuma yazma ve anlama becerisinin kazandırılması ve geliştirilmesi.

2) İkinci üç yıl, ortaokul. Bol ezbere dayalı somut bilgi. Atasözleri, deyimler, şarkılar, şiirler, hikayeler, destanlar, tarih, hayat bilgisi vs.

3) Üçüncü üç yıl, lise. Mesleki ihtisas ve beceri kazandırma lisede başlamalı. Analitik ve sorgulayıcı sistem olmalıdır.

4) Dördüncü üç yıl. Üniversite, uygulamalı, mesleki eğitim. Tamamen analitik ve uygulamalı olmalıdır.

Eğitim sistemi önce ezberden başlar ve sonra analitik yönteme dönüşür. Günümüzde tam tersi yapılıyor. Aynı şekilde eğitim sistemi somut olandan soyut olana doğru yapılmalı. Küçük yaşlardaki çocuklar nesneleri ve olguları kavrarlar; ancak kavramları sebep ve sonuç bağını kavrayamazlar. Aklın kemali yada rüşd dediğimiz şeyde budur ve yaş ilerledikçe insanın rüşdü artar.

Şu anda ilkokul 4. sınıfta "Demokrasi ve İnsan Hakları" diye bir ders var. Hukukun kaynakları ve dayanaklarını teşkil eden bu kadar SOYUT kavramları henüz ilkokulda çocuklara okutmak hangi dahinin (!) aklı olduğunu çok merak ediyorum.

Üniversite dahil tüm eğitim sistemi 20 yaşından önce bitirilmelidir. Diğer türlü okuyan bütün gençler için pekçok sorun oluşmaktadır.

Örnek olarak askerlik sorunu... Neden her seferinde bedelli askerlik çıkarılır da en az 500 bin insan bunu beklemektedir? Çünkü okuyan nüfus 20 yaşında askere gidemez. Ya askerlik yaşını yükselt yada okul yaşını düşür.

Bir değer önemli sorun da evlilik yaşının yükselmesidir. Bugün bir tıp fakültesi öğrencisi 25 yaşından evvel evlenemez. Öğrencilerin okulu bitirmesi, staja başlaması, askerliğini yapması işe yerleşmesi derken evlilik yaşı ortalama 30'u bulur. Bu şartlarda bırakın üç çocuğu bir çocuk bile yapabilirlerse iyidir.

Eğitim Türleri

Üç tür eğitim sistemi vardır:

1) Tekil eğitim. Diğer bir ifade ile usta-çırak eğitimi: Antik çağdan beri uygulanagelse de günümüzde özel ders hariç pek uygulama alanı kalmamıştır. Bu sistemde çırakın zaman zaman başka üstatlardan da ders alması gerekir. Düşünceme göre en iyi eğitim sistemi budur.



2) Grup eğitimi. Diğer bir ifade ile sınıf eğitimi. Günümüzdeki geleneksel eğitim şeklidir ve en çok uygulanan sistemdir. Öğrencilerin eğitim düzeylerinin yakın, homojen olması eğitim kalitesini yükseltebilir.

3) Hiper eğitim. Günümüzde kullanılmaya başlanmış olan ve geleceğin eğitimi diyebileceğimiz sistemdir. Bunun birçok şekli vardır. Eskiden teyp kasetleri, CD çalar, radyo ve TV yoluyla uygulanan sistem günümüzde en çok internet yoluyla yazılı resimli materyal, video ve interaktif uygulamalarla icra edilmektedir. Örnek olarak Youtube üzerinde çeşitli dershanelerin A'dan Z'ye tüm konuların anlatımını içeren video yayınları bulunmaktadır. Keza interaktif dershaneler vardır. Hoca öğrencileri ile canlı olarak bağlantıdadır.

Bilgiye erişim hiçbir zaman bu kadar kolay olmamıştı. Sorun bilgiye erişmek değil, bilgi ile disipline olmaktır.




Himmler'in Hess Oyunu

Üniformalı olan Himmler, takım elbiseli olan Hess.
Julian Semenov'un Himmler'in Oyunu adlı bir romanı vardır. Bu romanda kısacası Hitlerin önemli adamlarından biri ve Gestapo teşkilatının kurucusu olan Heinrich Himmler'in politik ayak oyunlarını görüyoruz.



Himmler hemen herkesi fişliyor. Derken gıcık olduğu Hitlerin Vekili Rudolf Hess'in de tuvalette (istimna yoluyla) kendini tatmin ederkenki kasetini Hitlerin önüne bırakır. Ahlakçı olan Hitler, Hess'e karşı aşırı öfkelenir: "Seni adi, ahlaksız, şerefsiz ..."

Semedov şöyle devam ediyordu: Şimdi Himmler keyifle bir devin yıkılışını izliyordu ki rüzgar bir anda tersine onun aleyhine döndü.

Hess dedi: Evet Yüce Führerim. Lakin neden? Ben de öteki bazı kurmayların yaptıkları gibi paralı fahişelere yada başka kadınlara gidebilirdim. Ama ben tüm zamanımı tüm hayatımı size, yüce davanıza adadım ... Führerin Hess'e karşı öfkesi bir anda sevgiye dönüştü.

Himmler'in Oyunu kitabının malesef şu anda baskısı bulunmamaktadır.

Hurafe Nedir?

Eski zamanlarda Arapların arasında خرافة Hurafe adında bir adam yaşarmış. Bir gün Hurafe kaybolmuş, yıllar sonra çıkageldiğinde kendisini cinlerin götürdüğünü iddia etmiş ve bununla ilgili pek çok hikaye anlatmış. Böylece Hurafe kelimesi, Hurafe adlı kişinin anlattığı şeyler olarak anılmaya ve kabul edilmeye başlanmış.



Hurafe خرف kelimesinden türemiştir ve bunamak, hezeyan içinde olmak anlamına gelir. Kelimenin bir başka alternatif etimolojisi de حرف harf kelimesidir. Bu kelimede sapmak anlamına gelir. Osmanlıcada kullanılan inhiraf kelimesi de buradan gelir.

Peygamber Efendimizden de "hurafe haktır" şeklinde de bir hadisin rivayet edildiği aktarılmıştır. Bir çok hadis alimi bunu reddetmiştir, bazısı da Hurafe'nin anlattığı yani cinlerin varlığı ile ilgili verdiği bilginin doğru olduğunun kastedildiğini belirtmişlerdir.